6 Ağustos 2013 Salı

ZAMANIN DIŞINDA KALANLAR

Akışına bıraktığım bir şey var ortada. Ama göz önünde olmayan bir şey aynı zamanda bu.  Anlamsızlıkların, ıssızlıkların ortasında bir şey. Süregelişine karşı çıkmadığım ama gelişine de razı olmadığım.
...
Takip etmem için bırakılmış ekmek kırıntıları var. Ama yürümek istemiyorum. Kırıntıların verdiği hüzün çok büyük. Ve bırakılmışlığın geride...

Yalnız değilim artık. Ben varım bende. Yeni keşfettiğim bir ben. Oysa ki alışmıştım yalnızlığın o yosun tutmuş yüzüne. Yalnızlığıyla ayakta duran biriydim ki ben yanında birini hissetmek farklı.. Çok farklı...
İki şey arasında kalmaktan o kadar yoruldum ki. Karar verememekten. İki çizgi arasında gidip gelmekten. 
Siyah mı beyaz mı? Gökyüzü mü deniz mi yoksa? 
Ölüm mü yaşam mı? 
Olasılıklar çok. Yollar çok. Gidecek insan yok. Kalmak mı gitmek mi belki de?
Biri olmaktan o kadar sıkıldım ki. Biri olup, kriterlere göre düzenlenmekten. Sınırları olan insanların, bana sınır koymalarından, sınırsızca, nerede duracaklarını bilmeden, üzerime gelmelerinden.
Hiç bir şey olmak istemiyorum. Yada hiç bir şey olmak istiyorum zaman zaman. 
Hiçbir yerde, hiçliğin orta yerinde, bir hiç gibi buluyorum kendimi zaman zamanda. 
Sıra dışı bir hikayenin sıradan bir karakteriyim. 
Satırlarda ruhunu tanımlayamayan. 
Zamanın boşluklarını dolduran sadece. 
Zaman geçmek bilmiyor ve ben tükeniyorum gittikçe. Kelimeler bitiyor, ve sayfalar tükeniyor sonra. 
Enerjimi çalıyor birileri ve ben satıyorum ruhumu, acılarıma ilaç olacak birine. 
Kalan bir şey yok artık. 
Zaman dışında her şey tükendi.


BUSE KARAAYAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder