31 Mayıs 2013 Cuma
Direniş!
Direnişin sembolü haline gelmiş gençler.
Biber gazının hedefi.
Çiçekler soluyor. Çiçekler ölüyor.
Su verilmeli onlara tazyikli değil, bir damla da yeter.
İnsanlık mı aramalı insanlarda?
Satılmış her karış toprağı memleketimin.
Satılmış her bir insanı memleketimin.
Kesiyorlar. Elimizi. Dilimizi. Ormanlarımızı.
Susturuyorlar. Astırıyorlar.
İçiniz rahat.
Ya vicdanınız? O rahat mı bari.
Saldır hadi. Durma! Vur.
Ama bugün bana savurduğun o tekmeler yarın senin hayatına vurulacak olan darbelerdir.
Yanlışlarının farkına varmak için çok geç olacak bir gün.
Hepimiz bir ormanız. Ve kanıyor yaralarımız.
Dallarını kırdığın o ağaçlar gün gelir uçurumun kenarında senin tutunacağın bir el olur.
"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine!"
24 Mayıs 2013 Cuma
Hadi şerefe! Ama hangi şeref'e?
Tek derdimiz aldığımız alkoldü zaten.
Oh mis! İnsanlara konuşacak yeni malzeme de verildiğine göre, ne Reyhanlı kalır yarına ne de alınan canların bedeli. Tebrikler! Kutlamak için iki tek atarsınız artık.
Hadi şerefe! Ama hangi şeref'e?
Buse Karaayak
Çok halsizim. Çok mutsuzum. Çok eksiğim.
Ve nedenini bilmiyorum.
....
Bir şeylerin bittiğini hissediyorum ama dile getirmeye korkuyorum.
...
İçimde bir boşluk var, adlandıramadığım.
Çok boş. Çok karanlık. Çok büyük.
Ve nedenini bile bilmiyorum.
...
Bir şeylerin sonuna geldiğimi hissediyorum ama hayatımın sonuna gelmiş olmaktan korkuyorum...
Buse Karaayak
18 Mayıs 2013 Cumartesi
Çok kişilikli, kirli varlığıma
Titriyordu yüreğim, tıpkı ellerim gibi. Korkuyordu
çocukluğumun o masum yüreğindeki küçük kuş. O’na “Sakin ol ben burdayım” demek istiyorum ama
bende korkuyorum. Daha önce hiç korkmadığım kadar. Daha kendimi bile
korkmadığıma inandıramamışken, O’nu nasıl ikna edebilirim?
Kaybetmekten korkuyorum, kendimi. Kazanmasından korkuyorum,
karanlık taraflarımın bu savaşı. Evet. Evet bu bir savaş. Ama ben kimim bu
savaşta? Neyim? Piyon mu, şah mı?
...
Karanlık, kötü tarafın yıkılmaz, yenilmez komutanı...
İyilerin iyiliği için kötüleri yok eden ‘kanatlı’ bir iyilik meleği...
Zulme uğrayan küçük insancıklarım yada ben...
Kıskançlığına yenik düşen bir tüccarım. Hep daha, daha
fazlasını istiyorum. Karşılığında ruhumu takas ediyorum şeytanla.
Güçlü bi komutanım, askerim şimdi ben.
Yenilmez, bir ölümsüzüm.
Küçük , yalnız bir çocuğum.
Umutsuzca ölümün ayaklarına gelmesini bekleyen bir hastayım.
Zayıflığını belli etmemek için ağlamayan biriyim ben bugün.
Kim bilir belki yarın acımasızca başkalarının gözyaşlarından,
acılarından beslenen bir yaratık olurum.
...
Dün, bugün ve yarın, ben kimim?
Bir yanım cesur bir kahramanken, diğer yanım cephe gerisinde
saklanan bir korkak.
Korkuyor, içimdeki küçük çocuk korkuyor.
Savaşmaktan değil, ölmekten hiç değil.
Yaşamaktan, yaşamaya çalışırken yaralanmaktan korkuyor.
Kim olduğunu bilmemekten korkuyor yüreğimdeki küçük kuş.
Karanlık tarafım kazanırsa, karanlıkta kalmaktan.
Aydınlık tarafım kazanırsa, kendisininde, içimde karanlık
bir nokta olduğunu fark etmemden korkuyor.
Bana mı ağlıyor bu gökyüzü?
Bu çok kişilikli, kirli varlığıma mı?
Tanrılar halime üzüldüklerinden mi döküyorlar gözyaşlarını,
bu yağmurlarla.
Her yer ıslak, her yerde bir toprak kokusu.
...
Yağmur damlalarını
hissediyorum yüzümde, kokuyu duyuyorum, sesleri de, ama burada değilim sanki şu
an yada hiçbir yerde değilim sanki her an.
Hem her yerdeyim hem de hiçbir yerdeyim.
Buse Karaayak
12 Mayıs 2013 Pazar
Bir yerde, birileri ölüyor, ama neden ölüyor?
Bir yerde, birileri ellerini onlarca insanın kanına buluyor, ama neden?
Koşuyor, düşüyor. Kanıyor, ölüyor.
İnsanlar ölüyor, baş sağlığı diliyor geçiyoruz, sonra?
Sonra ne oluyor?
Hiç birşey.
Gerisi toprak. Gerisi teferruat.
Acı oluyor, acı gidiyor, yürek sızlıyor.
Bir yerde , birileri canından oluyor.
Bir yerde, biz de canımızdan oluyoruz.
Bir yerde, buna göz yumuyoruz ama, sıradakinin biz olmayacağımız nereden belli?
Buse Karaayak