...
Bazen keşke diyorum, alıp başımı uzaklara
gidebilsem. Omuzlarım yalnız başımı taşısa, umursamazlıkla. İnsanlığın o ağır
korkularını, suçluluklarını, günlük endişelerini atabilsem omuzlarımdan.
Ezilmesem ön yargıların bencilliklerin altında...
Belki özgür olabilseydik biz insanlar, bu kırılması
imkansız zincirlerin altında yaşamanın absürt olduğunun farkına varırdık.
Bu
doğuştan sahip olduğumuz boyunduruktan kurtulmaya çalışırdık.
En azından
çabalardık değil mi? Bunu kabullenmiş olmak, bu şekilde yaşamak, buna alışmak
daha kötü değil mi?!
Alışkanlıklarımızdan vazgeçemediğimiz için bu haldeyiz.
Doğru
veya yanlış olsa da alıştıklarımızdan vazgeçmiyoruz.
Tembel, düşünmeye bile ihtiyaç duymadan
yaşayanlar var aramızda.
Değil sorgulamak bir şeyleri, ne olduklarını anlamaya
bile çalışmıyor insanlar.
...
Dedikleri gibi insanoğlunun en büyük düşmanı kendisi
gerçekten.
“Diğerleri ne der, ne düşünür?” diye düşünmekten başka bir halt için
kullanmadıkları beyinlerine acıyorum.
Başkalarına göre yaşamaya çalışanları
anlamıyorum gerçekten.
...
Sen, sen isen bundan kime ne?!
Kendin olamadıktan
sonra, insan olmuşsun ne yazar?
...
Başkalarını taklit ederek yaşamak neye yarar?
Ruhunu da taklit edebiliyor musun?
Kendinle baş başa kaldığında mutsuzluğunu görmezden
gelebiliyor musun?
Kendi kendini mutsuz ediyor olduğun, hem de bunu başkaları ne der
diye yaptığın için, suçluluk duygusu çökmüyor mu üzerine?
...
Yollar var yollar, beynimizin kıvrımlarında.
Gidebileceğin yollar, seçebileceğin olasılıklar var.
Hapsetmenin ne anlamı var
benliğini.
...
Yürü hadi, git gidebildiğin yere kadar.
Düşün hadi, düşün varolduğun ve varolabileceğin
kadar.
Buse Karaayak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder